30 Haziran 2008 Pazartesi

Quick Startup

# Böyle minik bir program buldum. Bilgisayar açılırken çalışan muhtelif programların hepsini listeliyor.
When you turn on your computer certain applications, drivers, and services are automatically started at the beginning of each Windows session. The information that tells Windows to automatically start these items can be located in a number of places, ranging from a program group on your Start Menu, to certain initialization files that are executed when Windows starts, to one of many places in the system registry. The StartUp manager tool lets you centrally manage all of these items using one single interface. Using the StartUp manager you can easily add, remove, edit, disable, and enable any and all of these "startup items" in order to keep your system's boot-up process as fast and efficient as possible.
# Böylece bilgisayarla hazır gelen, yavaş açtırıcı programlardan kurtulmuş oldum.

29 Haziran 2008 Pazar

Phase Distortion Synthesis

# Şu FPGA synth sayfasında PhaseDistortionOscillator diye bir bölüm vardı. O sayede bu atraksiyondan haberdar oldum. Wikipedia'nın dediğine göre Phase Distortion Synthesis şöyle çalışıyor: Waveform'u üretmekte kullanacağın fonksiyonu eşit aralıklarla sample'lamıyorsun da, önce sık aralıklarla sonra seyrek aralıklarla fonksiyonun belli değerlerini hesaplıyorsun, neticede tipi kaymış bir fonksiyonun oluyor.
# PD'de bunu iki table kullanarak denedim. İlk table sample alınacak x değerlerini içeriyor. Orta noktanın değeri ayarlanabiliyor. 2. tablo da ilk tablodaki noktaların değerlerine denk gelen sinüs değerlerini içerecek şekilde hesap yapılıyor. Yani birinci tablonun n. noktasının değeri x_n ise ikinci tablonun n. noktasının değeri
 \sin(2 \pi x_n) 
oluyor. Aha patch.

28 Haziran 2008 Cumartesi

Idioteque'in şifresi çözüldü

# Yeni oyuncağım Alesis Micron'nun ses programlama özelliklerini denemeye nihayet cesaret ettim. (O kadar çok parametre var ki!) İlk alıştırmam, hazır bir sesin tüm unsurlarını kapatıp, pür bir sinüzoid çaldırmaktı. Oynarken bir ara sadece kare dalga ve uzun bir attack time'a denk geldim. Tuşlardan birine basar basmaz "Aha! Bu sesi bir yerden tanıyorum" dedim.
# Radiohead'in ana riff'ini Paul Lansky'nin Mild und Leise'sinden aldığı parçası Idioteque'teki synth'in tonuydu bu. Hemen Google'da score arayışına düştüm. Şurada bir eleman parçanın spektrum analizine bakarak sesin hangi frekansları içerdiğine bakmış. Oradaki notalardan Micron'cuğumun üç oktavlık aralığına denk gelecek şekilde notalar seçtim. Sonuç hiç de fena değil. Laylay...

FPGA Synth

# Dün Taylan Hoca'yı beklerken "bari boş durmayayım da Spartan 3E Starter Kit board'unun üstündeki DAC nasıl çalışıyormuş öğreneyim de bir synth yapma denemesine girişeyim" dedim. Tabii kullanma kılavuzuna bakakaldım. Öyle bir takım pin'leri eşit aralıklarla farklı sayılarla beslemek gibi basit bir iş değilmiş. Bir yığın sinyali kontrol etmek gerekiyor.
# Örnek kod da koymuşlar, ama onun ilginçliği PicoBlaze deyu bir mikroçip kullanıyor olması. Ee... Bizim alette mikroçip'in ne işi var? İşte! FPGA'e önce PicoBlaze mikroçip dizaynı yükleniyor. Sonra alet onun assembly'siynen çalıştırılıyor. Board'taki ekipmanlar böylece yazılımla kontrol edilebiliyor. Mikroçip dizaynını da beleş veriyorlar. Aslında çok incelenesi ama bir yığın vakit alır, ben Verilog koduynan doğrudan FPGA dizaynı yapmak istiyordum.
# Bu arayışlarım sırasına şu siteyle karşılaştım: http://www.fpga.synth.net/
# Site bir de wiki var. Orada da çalıştığını iddia ettikleri FPGA synth tasarımları var. Çok heyecanlandım!

Ses Dizaynı: Soda Canavarı

# Csound'un listesine gelen bir mail ile Freesound'taki şu ses tasarımından haberdar oldum.
# Soda şişesi ve USB mikrofonunu kullanmış. Yüksek ve düşük frekansları ayırmış ve farklı reverb'ler eklemiş vs. Binbir uğraştan sonra hollywoodvari büyük cüsseli canavar sesini elde etmiş. Pek başarılı.

26 Haziran 2008 Perşembe

Sonification

Sonification is the mapping of data to sound for purposes of extracting information from the data. Sonification is not music. But music is a sonification.

# Sabah sabah Carla Scaletti deyu birinin MuPsi manifestosunu buldum. Radikal bir sonification'cı sanırım kendisi :-) Yazılım olarak da Kyma kullanıyormuş. Nihayet Kyma'yı uygulamada görmüş (duymuş) oldum.

# Hava durumu bildiren database'lerden topladıklarıyla müzik yapan biri:

Taking its name from the rotational motion associated with powerful meteorological events, Cyclonic was inspired by the awesome power of the weather in east central Illinois and plays at the edges between events as recorded, events as experienced, events as remembered, and events as imagined.

Pitches were derived from the frequencies in the National Weather Service alert signal, and the concept of a Cycle is abstracted in various ways ranging from an endlessly accelerating pan to endless (cyclic) increases in the pitches of synthetically generated sirens and filterbanks processing synthetic wind.

Apart from rain, thunder, and wind sounds recorded in downtown Champaign, the entire piece was synthesized in Kyma.

# Ama ne yazık ki sık sık denk geldiğim gibi müziği söyleminin büyüklüğü yanında güdük kalıyor.

25 Haziran 2008 Çarşamba

imaxima, imath

http://members3.jcom.home.ne.jp/imaxima/Site/Welcome.html
# imaxima için Texmacs'in Emacs'e yedirilmiş hali denebilir. System Emacs için imaxima ve imath olmak üzere ilki major ikincisi minor iki moddan oluşuyor. imaxima modu, bir maxima session açıyor. Emacs içinden input'ları giriyorsunuz, çıktıyı latex formatında üretiyor, render ediyor, png dosyasını aynı buffer'a sıradaki satıra yapıştırıyor. Böyle Maxima kullanırken wxmaxima'nın dandik grafik çıktısına, yahut xmaxima'nın metin çıktısına mahkum olmuyor, gözümüze hitap eden bu ortamda zevkle çalışıyoruz.
# imath modunda ise herhangi bir buffer'da {maxima ... maxima} parantezleri arasına yazdığımız komut C-c ! kısayolu ile Maxima'ya maksimanın cevabı latex çıktısı olarak cursor'ın olduğu yere yapıştırılıyor. İmleci resimden hemen sonraya getirip C-c & denerek koda geri dönülebiliyor. C-c $ tüm komutları render ediyor.
# Sonunda imath-to-html denerek buffer bir .html dosyasına da aktarılabiliniyor. Ders notu vs. hazırlamak için şahane!
# (setq imaxima-fnt-size "huge") ; bu komutla latex çıktısının büyüklüğü ayarlanıyor.
# Kurulumunda ufak bir sorun yaşadım, buraya yazayım da bir daha gerekirse bakarım: setup-imaxima-imath.el dosyası load esnasında hata veriyor. Bir yerlere d:/Program-Files/... yazmışlar. Onu düzeltince çalışıyor.

24 Haziran 2008 Salı

Richard Devine'la Söyleşi

# www.elektron-users.com'un ana sayfasında Richard Devine ile bir söyleşi var. Kendisinin elektronik müzik bestekârı kimliğini zaten biliyorduk, ayrıca profesyönel bir ses dizayncısı olmuş. Oyunlara, belgesellere ses tasarlıyormuş.
How do the two processes, composing and sound designing, complement each other? Are they even two separate processes? For instance, when you sit down to work, do you approach the session as a "sound design" or "composition" session depending on your mood?
I look at both processes differently for different applications. When I work on sound design projects, it could be scoring sounds to a video game where I go in and create a palette of sounds that are design to be triggered by the user. ... So in that situation the process of sound design is only to have the sounds work in a single shot instance, and they should be unique to work on their own. In scoring to TV/Film I use sound design much differently. I term this as being what I call "musical" or "narrative" sound design. Where the sounds almost tell a story and work on a linear time line matched up with moving picture and the events happen in a very specific order. This is to me composing and this similar to how I compose some of my musical compositions.

# Elektron'un enstrumanlarını kullanmaya nasıl başladığı sorulduğundaysa, Autechre'da gördüm kıskandım diyor :-)
I was playing a gig with Speedy-J and Autechre in Amsterdam at the 5-days off festival in December of 2005. I was doing sound check and Sean from Autechre was there setting up. I noticed that he had the MachineDrum and MonoMachine setup on the table for Autechre’s sound check. I was curious and inquired about the silver boxes. I was interested because they decided not to use any computers for the gig that night but work solely with the MD and MM. I was already thinking of going back to hardware interfaces at that time for my live show, so it was perfect timing. As soon as I returned home I bought both of them.
# Söyleşiden kaptığımız isimler şöyle:
# Beğendiği programlar: Sugar Bytes Effectrix, Major Malfunction, dbGlitch, Buffer Overide, and Reaktor (Baktım da Reaktor dışındakiler loop manipülasyon programları)
# Beğendiği müzisyenler: Flying Lotus, Autechre - Quaristice, Natasha Barret - Dr. Ox, Trevor Whishart, Haracio Vaggione, Jonty Harrison.
# Ayrıca Sony Devine Sound Library deyu Devine'ın ses dizaynlarından oluşan bir ses kütüphanesi çıkartmış.

tv.sonicstate.com


# tv.sonicstate.com deyu bol synth videoları içeren bir site var. Oradan iki video. Bu tamamen Korg'un Kaossilator denen, elde taşınabilen bir KaossPad türeviyle yapılmış bir albüm olan Yellow Album'den bir çalışma. Takdir.

# Bu da meşhur Mellotron'u çalışırken görebileceğimiz bir video. Strawberry Fields Forever'ın girişindeki flütleri hemen duyuyoruz. Laylay... Alette sesler sanırım manyetik teypler üzerine kaydedilmiş. Tarihin ilk sample based synthesizer'ı. Hem de dijital değil, analog. Şeritlerin dönüşleri de vidyoda görülebiliyor.

Cowboy Bebop

# Sonunda bitirdim. 26 bölüm + 1 filmden müteşekkil meşhur anime serisi Cowboy Bebop'ın filmini de dün izledim. Böylece Stand Alone Complex, Neon Genesis Evangelion ve Fullmetal Alchemist'ten sonra 4. anime serimi de devirmiş oldum. Vatana millete hayırlı olsun.
# Yargılarım: Seyrettiklerim arasında çizimleri en iyi olan buydu. Aşırı detay ve el emeği vardı. Kaynaşan farklı kültürlerin 50 yıl sonraki hallerini betimlemek için epey çaba harcamışlar. Ama konusu diğer serilerdeki gibi benim temel dertlenmelerime denk gelmedi.
# Gezegenler arası hiperuzay sisteminde bir hasar oluyor ve Ay'ın bir kısmı havaya uçuyor, Dünya'nın üstüne meteorlar yağmaya başlıyor. Milyarlarca insan ölüyor. Kalanlar Mars'ı, Venüs'ü, Jüpiter'in bazı uydularını kolonileştiriyorlar. Dizi bu olaydan onlarca yıl sonra geçiyor.
# Western filmlerindeki Wanted unsurunun bir çeşitlemesi olarak Bounty Hunter'lar mevcut. Umuma açık bir kalan en güncel ödül haberlerini veriyor, macerasever insanlar suçlu avlama peşinde koşuyorlar.
# Jet ve Spike, Cowboy Bebop isimli gemileriyle gezegenden gezegene ödül peşinde koşarlarkene, takımlarına önce köpek Ein, sonra karmaşık/dolandırıcı/hafızasını kaybetmiş, Ay patlamadan önce dondurulmuş ve yeni uyanmış kadın Faye Valentine ve oğlan görünümlü kız hacker Ed katılıyor. Hepsi birbirinden anti kahraman olan takımımız her bölümde ayrı bir ilginçlikle karşılaşıyorlar.
# Pek beğendiğim bir bölüm Greenpeace tarzı bir organizasyonun çığrından çıkıp bütün bir gezegendeki tüm insanları maymuna dönüştürecek bir biyolojik silahı, fokları avlamaya devam ettikleri için, kullandıkları idi. En iyi görseller de Vendetta tarzı özel yetiştirilmiş askerin manyayıp oraya buraya saldırdığı, tesadüf eseri Spike ile karşılaştıkları bölümdü. Bunlar da güya anti-kahraman olacaklar, her bölüm, istemeden de olsa kendilerini dünyayı kurtarmaya çalışırken buluyorlar...
# Alttan giden hikaye de Spike ve eski dostu, can düşmanı Vicious arasındaki savaş ve Spike'ın unutamadığı, benim adını unuttuğum, sarışın kadına olan aşkları... Her bir karakter ayrı karizmatik, Spike'ın umursamaz tavırları ve dövüş teknikleri muhteşem, zibilyon dene popüler kültür referansı var, görsel açıdan ziyafet, jeneriği ayrı bir sanat eseri, müzikler almış başını gitmiş. SAC'ın da müziklerini yapan Yoko Kanno hazırlamış soundtrack'i. Emme işte...

23 Haziran 2008 Pazartesi

Quantum Mechanics, is it magic? (3)

# Son bölümde quantum entanglement fenomeni üzerinden QM'nin geçmiş bilgi üretim formlarından ne kadar da farklı bir paradigma içerdiğine dair fikirlerini anlatıyorlar.
# Quantum entanglement'ın quantum information theory'nin doğmasını sağlayan olay olduğunun da notunu buraya düşeyim. QIT'nin ne olduğunu sonra araştırayım.
# İddialı bir cümleleri:
Once more, material reality manifests itself in a far more complex way than it was previously thought, as it has always been the case in the history of physics. This renewable complexity is what makes, from our point of view, ontological completeness an oxymoron.
# Evet, bence de olayların nasıl cereyan edeceğine dair bilgilerimizi kurarken keyfimize değil deneye bakınca şaşırtıcı bir çok şeyle karşılaşıyoruz.
# Bell Theorem'in dediği üzere hiçbir local hidden variable teori quantum korelasyonlarının sonuçlarını verememesini şuna bağlıyorlar:
Material reality is here manifesting quantum correlations without referents, without correlata (remember, the heads/tails do not exist until detected) in a holistic view (the result we get here has irretrievable ”instantaneous” consequences there).
# Bu bağlamda tek başına bu entanglement fenomeni klasik fiziğin üzerine inşa olduğu prensiplerin tümünü yadsıyor. Çünkü, ölçüm yapmadan önce değişkenin bir değere sahip olmadığını (sadece ölçüm neticesinde verebileceği potansiyeller olduğunu) söylüyoruz. Bu realism prensibininin QM'ne uygulanamayacağını gösteriyor. (Zaten muhtemelen QM'den önce realism diye bir prensip tanımlama ihtiyacı hissedilmemiştir.) Nedensellik yok, çünkü ölçüm neticesi deterministik belirlenmiyor, olasıklardan biri geliyor. Ayrılabilirlik yok, çünkü birbirlerinden çok çok uzaklaşmış ama entanglet durumda olan iki parçacığın birbirlerinden bağımsız varlıklarından söz edemiyoruz. Keza yerellik prensibi ihlal ediliyor, bir parçacık üzerinde yapılan ölçüm öbürünü anında etkliliyor. Sonra anlamadığım acayip şeylerden bahsederek zamanın akış yönünün dahi QM bağlamında tartışmalı olduğunda dair örnekler veriyor: delayed choice experiment, Mach-Zehnder interferometer anahtar kelimeler.
# Conclusion'da da bombaları patlatıyor: This violation of the principles implies an absolute break with the development of human thought.
# Sihir'in Aristotelian fizik, klasik fizik ve görelilik teorileriyle beraber hep uyduğu prensiplerin QM'de geçerli olmadığını ama buna rağmen QM'nin Popper'in tanımladığı anlamıyla bilimsel bir metod olduğunu tekrar ediyor. Yanisi QM büyü değilmiş. Sorumuzun yanıtı hayır :-)
History of physics shows that with the unique exception of current laws and theories, all previous hypotheses have been surpassed by the new order introduced and that, subsequently, they have been proved wrong or limited in some way or another. In fact, none of them last forever. Are we really only raising the veil of Maya?
# Yani, görünenin altında bir gerçek/gerçeklik var ve biz fiziksel yaklaşıklıklarımızla acep o gerçeğin etrafını gittikçe daha iyi mi sarıyoruz? Yazarların iddiası QM'nin bizim bu senaryoda oynadığımız rolü değiştirdiğini iddia ediyorlar. Daha fazlasını yapıyormuşuz, ama anlattıkları çok artistik olmakla beraber hiç bilimsel değil, pseudo-felsefi.
# Ayrımsanmamış maddesel gerçekliğin içinden self-organization ile tezahür eden insanın, daha sonra çevresindeki maddeleri ayrımsaması, onlardan teknolojiler üretmesi ve ürettiği teknolojilerle başka maddeleri de ayırt etmesi ve bunun böyle gitmesi sürecinden bahsediyor:
Undifferentiated material reality gave way to pieces of matter, then to material objects and finally to relations between material objects. This everlasting process introduced what could be understood as order within the material reality.
# Sonrasında bazı ilişki gruplarının nasıl da belli bir algoritma ile yeniden üretilebileceğini keşfediyormuşuz. Bunlara da doğa yasaları diyormuşuz. Çok güzel:
From this new ”quantum mechanical perspective”, scientific laws appear to be our own constructions: computational algorithms that allow us to condense and reproduce an enormous variety of relations. Magic and classical physics perspectives presented the order as the consequence of immutable laws, while quantum mechanics one presents laws as the consequence of the previous order that we human observers have introduced.
# Her şey bizim kafamızda mı yani, doğanın hiç mi payı yok?
Matter has its own legality, revealed by the fact that not everything goes. However, this material legality manifests itself through our interventions. ... after the quantum revolution we cannot think anymore about the laws as if they had an independent existence of the conceptualization process from which they were built up.
# Hımm... Anlayan beri gelsin. John Wheeler bu bağlamda laflar etmiş. Participative diye bir kavram ortaya atmış. Ona göre katılımcı bir evrende yaşıyormuşuz. Net'te bu tanıma dair pek bir şey bulamadım. Bunlar Wheeler'ın lafları galiba:
the participative universe, (is) a place where the act of looking for certain information
evokes the information we go looking for -- and eliminates our simultaneous opportunity to observe other information. ... the whole universe is a participative process, where we create not only the present with our observations, but the past as well
# A priori prensiplerin tanımlanması ve QM'de geçersiz oluşlarının güzel bir ifadesi. Sihir kavramının bahane oluşu çok belli. Sonunda ortaya attığı QM'nin daha önceki bilgi üretim disiplinlerinden devrimci bir kopuş, paradigma kayması içermesi fikrini daha açsaymış, düzgün ifade etseymiş keşke.

Evangelion: 1.0 You Are (Not) Alone


# Rebuild of Evangelion isimli Neon Genesis Evangelion serisinin 4 filmden müteşekkil tekrar çekiminin (çiziminin) 1. bölümden 6. bölüme kadar geçen olayların anlatıldığı ilk filminin adı imiş bu.
# Türkiye'de tabii ki gösterime giremeyecek, Japonya dışında gösterildiğinden de şüpheliyim.
# Yapımcısı, bu çalışmanın motivasyonu olarak şunları söylemiş:
  • Bugünün tükenmiş Japon animasyon endüstrisini geleceğe bağlama arzusu.
  • Animede artan durgunluk trendi ile mücadele etme arzusu.
  • geçen 12 yıllık sürede Eva'dan daha yeni bir anime yapılmadı.
# Bir hesap yaparsak. Bölümler 20 dakika sürüyordu. 6 bölüm 120 dakika. Evet, güzel film olur. 4 dene altışar bölümden, seriyi tamamlayacaklar demekiki. Hımm... Bu da yeni bir atraksiyon olmayacağı anlamına geliyor. Sonunu yine anlayamayacağız...

Annus Mirabilis

# Latince "mücizeler yılı", "harika yıl" gibi bir anlamı varmış bu tamlamanın. Fizikçiler de bunu iki yıl için kullanıyorlarmış: 1666 ve 1905. İlki Newton'ın calculus ve optikte keşifler yaptığı, kütle çekimi ve hareket yasalarını bulduğu yıl, ikincisi de Einstein'ın fotoelektirik etki, brownian hareket ve özel göreliliği bulduğu yıl. Maaşallah fışkırmış amcalardan...

22 Haziran 2008 Pazar

Quantum Mechanics, is it magic? (2)

# Geçen bölümlerin ana fikri:
both magic and classical physics believe in an established order in nature, determined by eternal and immutable laws that permit to foresee the course of events with certainty and which allow us to act in accordance with these.
# idi. Bu ifade FRP'deki büyü anlayışıyla da uyumlu. Fantezi romanlarında da büyücüler, sihirli sözcükleri ezberlerler, asalarıyla belli bir hareketler yaparlar ve kudretlerinin elverdiği ölçüde büyülerini yaparlar. Olasılığın pek bahsi geçmez. (Masa başında oynanan FRP'ler hariç tabii, orada zar atılıyor sanırım.)
# Arada, non-local etkileşimlerin klasik fizikte hüküm sürdüğü iki yüzyıllık bir dönemden dem vuruyor. Newton'ın kendisi onları anlaşılmaz buluyor ve fizikten atılması gereken geçici çareler olarak görüyormuş. Newton 1693:
It is inconceivable that inanimate brute matter should, without the mediation of something else which is not material, operate upon and affect other matter without mutual contact. . .That gravity should be innate, inherent, and essential to matter, so that one body may act upon another at a distance through a vacuum, without the mediation of anything else, by and through which their action and force may be conveyed from one to another, is to me so great an absurdity that I believe no man who has in philosophical matters a competent faculty of thinking can ever fall into it.
# Eter muhabbeti etkileşim fikriyle beraber ortaya çıkmış demek ki.
# Konumuza geri dönersek, sihir ve klasik fizik (yazara göre) aynı prensipler üzerine kurulu, ama biri bilimsel diğeri değil. Bu ayrımı nasıl yapıyoruz. Vallahi bence aynı prensipler üzerine kurulu değil. Büyüyle ilgili okuduğum bir kitap vardı, Castaneda'nın yazdığı "Don Juan'ın Öğretileri". Orada muhtelif bitkilerin (dostların) yardımıyla insanın algılarını değiştirmesi üzerine kurulu büyülerden bahsediyordu. Orada anlatılan deneyimlere göre ne bitkinin etkisindeykenki deneyimlerin realizminden ne de lokallik vs.'den söz etmekten mümkündü. Yani etki altındayken deneyimlenenlerin fiziksel dünyada neye karşılık geldiği Don Juan tarafından ısrarla bağlam dışı bırakılıyordu. Çömez ustasına dumana dönüştüğünde dışardan nasıl göründüğünü defalarca sordu, Don Juan da defalarca bunun önemli olmadığını söyledi. Hiçbir realizm kaygısı yok. Neyse biz yazarların sınıflandırmasına sadık kalalım ve onların kavramları bu şekilde kullanarak nereye varmaya çalıştıklarını görelim.
# Bu saydığı türden a priori prensipler (realism/gerçekçilik, causality/nedensellik, seperability/ayrılabilirlik-ayırtedilebilirlik, locality/yerellik, flow of time/zamanın akışı) bir teorinin bilimsel sayılması için gereken ön koşullar mıdır? Değildir ki büyü bu prensiplere uymasına rağmen bilimsel sayılmıyor.
# Buradaki ilginç bir tespit, EPR'nin argümanlarının başarısız olmasının nedeninin quantum teorisinin yetersizliği/eksikliği iddialarını bir takım a priori prensiplere başvurarak temellendirmeleri olduğunu söylemesi. Oysa bilimsellik başka bir yerde yatarmış.
The magician translates directly to nature the laws that are present in his head, while in science the laws seem to be derived from the previous order that we humans have managed to introduce in a concrete field of the material reality... For the magician, the origin and legitimacy of the laws reside in our heads, while for scientific theories the origin and legitimacy reside in nature itself (through our intervention).
# Yine bir kavram kargaşasıyla karşı karşıyayız sanırım. Yazar beğenmediği ne varsa sihir kavramına yüklüyor onu, sihirin öyle bir şey olup olmadığına bakmadan. Neyse efendim. Sanırım kastettiği bilimsel bilginin bilimselliği uyguladığı metottan gelirmiş, meşruiyetini yine doğada aramasındanmış, yanisi deney yapmamızdanmış.
# Büyüye atfettiği yaklaşımın bir başka örneği olarak Aristo fiziğini veriyor. Aristotales'in hareket yasaları şunlarmış. 1) Evrende her nesnenin bir doğal yeri vardır. Özgür bırakıldığında doğallığında oraya döner. 2) Doğal yerine gitmeyen bütün hareketler için başka bir nesnenin uyguladığı bir kuvvetin zoru gerekir. (Sürtünmenin yaygınlığı hasebiyle günümüzde dahi pek çok insan hareket için kuvvetin zorunlu olduğu fikrini sürdürmektedir, deyu tespiti patlatıyor.)
# Aristotales'in fiziği günümezdeki anlamıyla bilimsel bir bilgi değilmiş. Galileo çağlar sonra bu doğal hareket fikri yerine atalet kavramını getirmiş. (Gerçi burada kullanılan kelimenin sürekliliği geçmişi anlamamızı zorlaştırıyor olabilir. Yani kuvvet kelimesinin fizikte artık çok kesin bir anlamı, belli fiziksel dimension'ları var. Aristotales'in kuvvetten anladığının bu olmadığından emin olabiliriz. Tıpkı zamanında Newton'ın enerji kelimesini kullanarak bahsettiği şeyin aslında bizim günümüzde momentum kelimesini kullanarak bahsettiğimiz şey olması gibi.) Deneyini vs. yapmış, sonrasında Newton da kanunlarını fışkırtmış.
# Bu örneklerden sonra illet olduğum şu cümle geliyor:
since immemorial times the evolution of human thought seems to have past first from survival to magic, then from magic to religion and finally from religion to sciences.
# Gördün sanki. Kurtulun at gözlüklerinden, kurtulun şu doğrusal tarih anlayışından artık. Bu tür laflarda tarihsel bir yanlışın ve geçmişi horgörünün yanında, bugünün şu parlak/aydın anlayışına varabilmek için zamanında o vahşi, ilkel, batıl inanışlara sahip olmamız da gerekirdi şeklinde de bir dayatma var sanki.
# TRT'de geçmiş zaman olurki gibi bir komedi programı vardı. Tamamen anakronizm üzerine kurulu bir espri anlayışı vardı. Günümüze has diyaloglar, pazarlama anlayışı, haber sunum üslupları vs. Osmanlı Anadolusu'nda geçen skeçlerde kullanılıyordu. Bence çok komikti. Bu bölüm de o komiklikte bir anlatımla bitiyor. Efendim sihirin elitleri, uyguladıkları yöntemlerin, sihir yasalarının işlemediğini fark etmişler ve yavaş yavaş din aşamasına geçmişler. Oldu canım.

Quantum Mechanics, is it magic?

# arxiv.org'un fizik bölümünün rss şeysine üye olduydum. Bir zamandır yayınlanan makaleleri Google Reader'ıynan takip ediyorum. Başlığını anladıklarımı indiriyorum. Yazın bunlardan bolca okumayı düşünüyorum. Bugün okuduğum makale: Quantum Mechanics, is it magic? idi.
# Önce QM'nden bahsederken sihir kelimesinin kullanmına örnekler veriyor. Ve sihir için The Shorter Oxford Dictionary on Historical Principles'tan üç tanım alıyor, ilki şöyle başlıyor: the pretended art of influencing the course of events... Bir de bilimadamı olacağım, amma bu tür b*k atıcı tanımları gayri-mütevazi ve kendini konunun tek uzmanı olarak tekelleştirmenin bir türü olarak algılıyorum. Diğer tanımlar "çok yüksek bir maharet/marifet" ve "ilüzyon".
# Efendim işte QM'nden sihir diye bahseden neredeyse herkes üçüncü anlamı kastediyorlarmış, ama neden örneğin klasik mekanik, coğrafya, kimya ya da biyoloji değil de QM için ısrarla büyü benzetmesi yapılıyormuş. Ana soru bu. Ana fikir de şu:
quantum mechanics is a theory that possesses a completely different structure, that is a different body of scientific knowledge to all previous ones. ... it does not require the introduction of a priori principles regarding nature that other bodies of knowledge implicitly introduce. The violation of those a priori principles and the surprise that this violation causes upon us appears as the real reason behind the use of the word magic in quantum mechanics.
# İkici bölümün başlığı ilginç: An approximation to the concept of magic. Yaklaşıklık kelimesinin kullanımı bana "sıcaklık yüksekse bu quantum sisteminde klasik yaklaşıklığı kullanabiliriz", hatta daha beteri "şu gezegeni hesaplarımıza noktasal bir parçacık olarak ekleyebiliriz" cümlesindeki gibi geldi.
# Fizik bağlamında yaklaşıklığını her zaman için deneyle sınayabilirsin. Hatta belki modelinde yok ettiğin detayların ölçüm neticesiyle öngördüğün değerler arasında virgülden sonra şu kadar basamak kadar bir fark yaratacağını önceden belirleyebilirsin. Ama aynı tavır sosyal bilim gibi karmaşık bir bağlamda denenince bence komik oluyor. İçim daha fesat olsa "kendi fikrini doğrulamak için sadece görmek istediğini seçme yahut hiç bakmadan kafadan uydurduğunu dayatmak" oluyor bile diyebilirim.
# Bilimsel bir dil kullanarak sihirden bahsedebilmek için kullanacağı sihir kavramını zamanının mühim antropoloğu James Frazer'dan alıyor. Abi'nin dediğine göre bu adam modası geçmiş, ilerlemeci bir tipmiş. Önyargıyı baştan verdi yani. Bu da Wikipedia'dan: Frazer posited that human belief progressed through three stages: primitive magic, replaced by religion, in turn replaced by science. (İçimdeki genelleme aşkı bambaşka)
# Frazer'a göre sihirin iki prensibi varmış: 1) Benzerlik yasası: taklit yoluyla aynı sonucu tekrar üretme. Herhalde bir ritüeli aynen tekrarlama veyahut bir olay meydana geldiğindeki ortamı aynen kurarak o olayı tekrarlama gibi bir şey kastediliyor. 2) Temas yasası: Bir kere bir araya gelen nesneler ayrılsalarda birbirilerine etki etmeye devam ederler. Voodoo tarzı büyüler bu kategoriye giriyorlar herhalde. Saçının telinden bebek yapıp, onunla kişiyi etkilemek. Frazer'ın ağzından: If my analysis of the magician’s logic is correct, its two great principles turn out to be merely two different misapplications of the association of ideas.
# Benzer bir kavram kargaşası din kelimesinde de oluyor, zen budizmi vs. muhtelif doğu inanışları/perspektifleri din olarak nitelendiriliyor. Böylece bizim için bahsedilebilir oluyorlar, ama muhtemelen onların ne olduklarından epey uzaklaşmış oluyoruz. Keza burada da envai çeşit farklılığı iki prensip altında birleştirip, zaman ve mekandan bağımsız bir büyü tanımı getirmiş amcam. "Tüm toplumlarda ve çağlarda geçerli olan büyü şudur budur." (Zaten sonuna gelindiğinde anlaşılıyor ki yazının amacı QM'nin epistemolojik olarak diğer bilimsel bilgi üretim disiplerinden ne kadar farklı olduğundan dem vurmak, büyü müyü bahane.)
The magician does not doubt that the same causes will always produce the same effects, that the performance of the proper ceremony will inevitably be attended by the desired result
# Yanisi Frazer diyor ki büyü sistemi doğanın kendisinde bir düzen ve bütünlük olduğuna ve bunun değiştirilemez yasalarca belirlendiğine inanır. Bunlardan yazarlarımız şu sonuçları çıkarıyorlar. Büyücülük gerçekçilik (büyü gerçekten varolan, gerçek özelliklere sahip nesneler arasındaki ilişkilerle ilgilidir), yerellik ve ayrılabilirlik (önceden temas etmekte olan cisimlerin uzaklaşmaları) prensiplerini içerir.
# Ve nereden çıkardılarsa bu yerelliğin (locality) Einstein'ın kullandığı anlamda uzaktan-anında-etkileşimin büyüyle yapılamayacağına işaret ettiğini yumurtluyorlar. Oysa bence Voodoo olayı böyle bir yoruma son derece müsait. Bence burası biraz uyduruk.
# Devamı uyanınca...

sihir kavramının antopolojik bir irdelemesini kaynak alarak

21 Haziran 2008 Cumartesi

The Majestic



# Jim Carrey'nin oynadığı bir film seyrettim bugün. Yönetmen daha önce Onur'un en sevdiği film olan Shawshank Redemption ve Green Mile'ı da çekmiş.
# Kariyer düşkünü, sümsük bir adamın aslan kesilmesini anlatıyor. Zaten aidiyet, kimlik arayışı öykülerine özel ilgim var. Hele birde zihninde meydana gelen bir sorunla cebelleşiyorsa cabası... (Lost'un Hurley'nin tımarhane maceralarının anlatıldığı, adanın ve oradaki herkesin kendi kafasında yarattığı karakterler olduğun şüphelendiği ve onları kurtarmak için intihar etmeye karar verdiği bölümünde az ağlamadıydım.)
# Jim Carrey dandik de olsa ilk senaryosunu yazmış, önündeki parlak geleceğin hayallerini kuran genç bir yazar. Cadı avında, yıllar önce kolejde üye olduğu bir kulüp gerekçe gösterilerek komünist olmakla suçlanıyor. Sevgilisi onu terk ediyor, kariyeri tehlikeye giriyor. Bir kaza geçirip ikinci dünya savaşında nice çocuğunu kaybetmiş bir kasabaya hafızasını kaybetmiş olarak geliyor. Oğlunu kaybetmiş, zamanında sinema işleten biri onu oğlu zannediyor, oğlu yapıyor.
# Sanırım en çok görüntüleri beğendim. Kaybedilen Amerikan Değerleri, kurucu büyüklerin özgürlükçü, bireyin potansiyelini kullanmasına yönelik anlayışının yokoluşundan yakınma temalı didaktik unsurlardan rahatsız olmaya başladım. Özgürlük savunulacaksa bunu yüz yıl önce kurulmuş bir ülkenin kurucularının bir iki lafına dayandırmak abes. Adamları tanımam etmem, tarihe büyük adam diye geçmiş kişileri yargılamaktan vazgeçtim. Ama kaybedilen değerler teması nostaljik, geçmişi övücü ve tarihi kendi optimist bakış açısıyla yeniden yazan bir anlayışın ürünü gibi, milliyetçi/ülkeci zihniyete teğet gidiyor. Neysem, evet görüntüler şahaneydi. :-)
# Yönetmenin sinemaya saygı filmi gibiydi. Bilmediğim bir sürü isme ve filme gönderme vardı. Keza dekorlar, absürtlükten çekinmeyiş vs.

Blogger'da Latex

# Blogger'ın help'inde "Latex" yazıp arattım. Beni http://yourequations.com/'a yönlendirdi. Artık blog'a yazarken denklem de ekleyebileceğin. Bir javascript sanırım, sayfa yüklenirken latex kodunu bu sitede bir yerlere gönderiyor ve render edilmiş halini alıp benim sayfamda görüntülüyor.
# O zaman en sevdiğimiz denklemi yazarak başlayalım. İlk olarak dershaneden Bahattin Hoca'nın gösterdiği bu denklemi o zamandan beri sevmişimdir. "Matematikteki tüm önemli sayılar var bunda" diyerek bize sunmuştu:

e^{i\pi}-1=0

17 Haziran 2008 Salı

SystemC

# Fatih Hoca'yla konuştuyduk, bir dönem çip dizaynı dersi aldım ama tabii bu projede donanımı hazırlayacak düzeyde değilim elbette. Bana -aslında göründüğü kadar da önemsiz olmayan- verification, yani yapılan dizaynın doğru çalışıp çalışmadığını test etme işi düşüyor.
# Oyuncağımız da henüz gelmedi. O gelene kadar simülasyon ve test ortamını hazırlamak istiyoruz. Bu bağlamda Verilog'un yanında SystemC de öğrenmem gerekti.
# SystemC, sistem dizaynı yapımında kullanılmak üzere hazırlanmış bir C++ kütüphanesi. C++'ın esnetilebilme, syntax'ı kötüye kullanma unsurlarının tümünü kullanıyor. Adeta C++ ile başka bir dil yaratılmış. Verilog'ta olduğu gibi modüller ve modüller arası portlar, wire'lar mevcut. Farklı always block çeşitleri mevcut. Her always block'u ayrı bir thread olarak da çalışabiliyor, donanımı tam olarak simüle edebilmek için epey gerekli bir unsur.
# Bugün de yarın Taylan Hoca'ya sunacağım Producer-Consumer sistemini hazırlamaya uğraşıyorum. Elimde geçen haftaki assignment'ımdan kalma bir sayı üreteci ve bir histogram çizicim vardı zaten. Şimdi bu ikisini kullanarak farklı clock speed'lerde çalışan, ama birinin ürettiğini ötekinin kaçırmadığı iki modülden oluşan, veri kaybının olmadığı bir sistem kurmaya çalışıyorum.

Random Normal Distribution

# İlk defa Avadis Hoca'nın dersinde şu Central Limit Theorem'le karşılaşmıştım. Bize Excel'de 1000 tane uniform dağılmış random sayıyı 50'şer 50'şer toplatmış, nihayetinde elde ettiğimiz sayıların histogramını çizmemizi istemişti. Bir de ne görelim: Gaussian dağılım çıkmasın mı!
# Geçen gün Taylan Hoca SystemC öğrenmem için bir normal dağılıma uygun olarak sayı üreten bir de bu sayıların histogramını hesaplayan iki modül yazmamı istemişti. Gaussian üretecini 50'şer sayı üretip onları toplayarak mı yapacağımı sordum. Taylan Hoca da Koonin ve Meredith'in Computational Physics kitabından bir algoritma gösterdi. C kodu olarak şöyle:

double randNorm(double mean, double sigma) {
static int iset = 0;
static double gset;
double fac,rsq,v1,v2;

if (iset == 0) {
do {
v1 = randUnif(-1, 1);
v2 = randUnif(-1, 1);
rsq = v1*v1 + v2*v2;
} while (rsq >= 1.0 || rsq == 0.0);
fac = sqrt(-2.0*log(rsq)/rsq);
gset = v1*fac;
iset = 1;
return mean + v2*fac*sigma;
} else {
iset=0;
return mean + gset*sigma;
}
}

# Bunu incelemek lazım. Neden böyle. Kitabı bulup bakayım. Hımm...
# (x1,x2) civarına denk gelecek nokta sayısı: exp(-(x1^2+x2^2)/2)dx1 dx2
# polar koordinatlara geçersek: r=sqrt(x1^2+x2^2), theta=arctan(x2/x1)
# ve dağılım: exp(-r^2/2)r dr dtheta, ve -r^2/2=u dersek
# dağılım: exp(-u)dudtheta, ki u 0 ile sonsuz aradında, theta'da 0 ile 2pi arasında değişiyor.
# Bu bağlamda, x1=rcos(theta)=(2u)^(1/2)cos(theta), x2=(2u)^(1/2)sin(theta) normal dağılacak.
# Kitaptaki BASIC kodu:
TWOU = -2*LOG(1-RND)
RADIUS=SQR(TWOU)
THETA=2*3.14159*RND
GAUSS1=RADIUS*COS(THETA)
GAUSS2=RADIUS*SIN(THETA)
RETURN
# İstenen ortalama ve sigma'da bir dağılım elde etmek için de üretilen sayıyı sigma ile çarpıp xbar eklemek yetiyormuş. Bu daha anlaşılır geldi şimdi bana.

www.aniboom.com

# Sözlük'teki bir entry vasıtasıyla bir Radiohead klip yarışmasından haberdar oldum. Zaten düzenlik olarak Sakareller'in blog'una hayran yapımı klipler gönderiyordum...
# Önce storyboard'lar sunulmuş, sonra sunulanlar arasından www.aniboom.com üyelerinin oylarıyla bazıları seçilmiş. Yönetmenlerine $1000 verilmiş ve bir kısmını çekmeleri istenmiş. Şimdi Radiohead bunlardan birini seçecek ve resmi klipleri o olacak. Vaay!
# Bu vesileyle bu aniboom sitesini de keşfetmiş oldum. Sık sık takip edeceğim herhalde. Animasyon aşkımı dürttü.

16 Haziran 2008 Pazartesi

Mitchell Jay Feigenbaum

# Arxiv.org'un RSS feed'ine üye olduydum. Başlığını anladığım makaleleri indirip okuyorum. Bunlardan bir tanesi de The Theory of Relativity - Galileo's Child idi. Bu dönem Tonguç Hoca'nın dersinde özel göreliliği epey işledik. O yüzden başlık ilgimi çekti. Yazarın ismi, Mitchell J. Feigenbaum, bir yerden tanıdık geldi. İsim benzerliği olabilir mi acaba dedim. Yoo, bu James Gleick'ın Kaos kitabının girişinde son derece karizmatik bir şekilde betimlenen, logistic map'teki sabiti bulan kişiydi.
# Google'da bir arama yapıp hayat hikayesine ulaştım. Epey ilginç. Çok küçük yaşlardan itibaren sayılar ve hesaplamalar konusunda takıntılıymış. İlk defa başına geçtiği bilgisayarı iki saatte kökleri hesaplayacak şekilde programlamış.
This was the first computer I ever used, and within an hour had programmed it to take square roots by Newton's method.
# Böyle bir sabiti bulabilecek kişi oymuş demek ki. Sanki bunun için doğmuş gibi.

8 Haziran 2008 Pazar

Portal


# Barış dönemin ortasında bana Portal'ı vermişti: Valve'ın Half Life 2'nin motoruynan hazırladığı 3D zeka oyunu.
# Biri mavi biri sarı renkte iki portal yerleştiriyorsun, bunlar uzayın o noktalarını birleştiriyor. Bunların içerisinden nesneler de taşıyabiliyorsun.
# Hatta ve hatta birini tavana, diğerini de tam altına denk gelecek şekilde yerleştirdiğinde sonsuza kadar düşebiliyorsun.
# Portalın bir ucundan girip ötekinden çıkarken korunan nicelik de momentum. Bu sayede bir ucu duvara, öteki ucu da zemine koyunca alttakinin üstüne düşünce kazandığın hızla duvardan fırlıyorsun.
# Oyunun çok hoş bir espri anlayışı var. Oyuncu bir laboratuar faresi gibi. Her seviyede sentetik bir ses yapılacakları anlatıyor. Çok kibar turret'lar var. Onları işlemez hale getirince "I don't blame you", görmek için duvardan kafanı uzatınca "I see you" diyorlar.
# 15. tura kadar geldim. Bilgiyarım da zorlansa, düşük fps'li olsa da çalıştırıyor.

Cauchy Distribution


# Sevinç'in arkadaşları, geçen senelerde Sevinç'in de aldığı C dersinin ödevlerinden birinde takılmışlar, yardım arıyorlarmış. Ödev: Cauchy dağılımına uyan 1000 dene rastgele sayı üretip, histogramlarını teorik tanımıyla kıyaslamak. Her zamanki gibi atladım.
# Riskglossary.com'dan öğrendiğim kadarıyla Cauchy distribution ile random sayı üretmek için iki adet Gaussian dağılımına uyan random sayı birbirine itina ile bölünürmüş.
# Avadis Hoca'nın dersinde öğrendiğim N adet uniform dağılıma uyan random sayıyı topla N'e böl tekniğiyle iki Gaussian üretip birbirlerine bölerek sayıcıklarımı ürettim. (bkz. Central Limit Theorem) Çocuklara gönderdim. İşlerine yarar umarım.
# Ben de bu vesileyle, teorik değil ama pratik olarak, uniform dist'lerin toplamlarının, çarpımlarının ve bölümlerinin muhtelif farklı dağılımlara yol açtığını görmüş oldum. İleride işim düştüğünde daha detaylı irdelemem lazım. Hala Taylan Hoca'nın Poisson distribution'la ilgili sorusunu yanıtlayamadım ayrıca.

Karıncalar

# Karıncalar Sakareller'e, daha doğrusu Soluk'a, sunduğum ilk melodimdi. Şarkı haline getirmeye zorlayınca ABAB formunda bir şey çıkıyor. Bahadır o zaman "Uğur senden böyle bir şey beklemezdim, bu çok normal ve düz" yorumunu yaptıydı. Geçen gün parçanın konseptini oturtmaya ve sözlerini bitirmeye çalışım, şöyle bir şeyler çıktı:

Karıncalar mutfağa dolmuşlar
Karıncalar tezgahta dolanırlar
Karıncalar yatağıma dolmuşlar
Karıncalar rüyamda dolanırlar

Ekmek kırıntısı taşıyorlar yuvaya
Çekirdek kabukları sırtlarında

Sıra sıra, peş peşe, dizilmişler yollarında
Son vermişler keşmekeşe, (düzen/nizam belirten birşey birşey)

Anne onları sakın öldürme
Beslerim ben onları ekmek peynirle

Bulaşıklar yıkanacak
Düzen tekrar kurulacak
İstilacılar atılacak
Çünkü temizlik şart
# Önce anne'ye okudum şarkıyı. Onları öldürme, ben besleyeceğim kısmında, "ah çok zor" bakışı attı. Sonra düzenin tekrar kurulduğu kıtayı okuyunca da, "yaa işte mecburen" dedi. O zaman, Anne'nin verdiği içten tepkiyi görüp şarkının belli bir ruhu yakaladığını tespit ettim.
# Benim yazdığım sözlerdeki ana kusur, söyleyişinin akıcı olmayışı. Yani melodisine tam oturmadan, o yönü tam dikkate alınmadan yazılmışlar. Başar'a rahatsız edici geliyor. Önceden melodi üstüne failatün failün kalıplarının hazırlanmasını, sözlerin onlara göre yazılmasını önerdim.
# Arada da karıncaların yürüyüşünü, onların seviyesinden sembolize edecek bir bölüm olsun istiyorum. "Karıncaların Marşı" gibin.
# Dün Bahadır'ın zamanındaki yorumunu hatırlattım, Barış da "Bahadır dikkat et bak, Uğur travmatik bir deneyim yaşamış, o zamandan beridir acayip melodiler buluyor" dedi. Gülüştük.

1 Haziran 2008 Pazar

Snd-RT

# Kjetil S. Matheussen Common Music mail list'ine ICMC2008 konferansında Snd-Rt'nin son durumunu anlatacağı sunumu gönderdi. Bu vesileyle ben de zamanında bir sınav öncesi desktop'a indirip oynadığımı sonra da unuttuğumu hatırladım. Şimdi Windows için emacs'i lisp'iynen hazır paketini yeni bilgisayarıma indiriyorum. Grace ve Csound kombinasyonunun yanında Snd-RT ve Pd de iyi bir ikili olacaklar gibime geliyor.
# Bu sistemin güzel yanı Pd, Csound ve kullanmadığım SuperCollider'ın aksine control-rate içermiyor oluşu. Yani data-flow'un taranması yani compile edilmiş üniteler arası veri akışı işlemciyi yemiyor. Sample by sample sentezleme rahatlıkla yapılabiliniyormuş. Csound'ta Reaktor'de gördüğüm o noise FFT'si manipülasyonu synth'i real-time çalışamamıştı.