# Oyunun kayıt yükleme menüsünde kaç saattir oynadığım da yazıyor. 10 küsur saat oynamışım. Yani 600 dakika. Bu süre zarfında mesela 30'ar dakikadan 600/30 = 20 bölüm anime seyredilebilirdi. Ama bu bambaşka bir deneyim tabii.
# Ben pek bilgisayar oyunu bitiremem. Güzel başlarım, ama hüsranla dahi olsa bitiremem. (Hatta "hayata da başladım ama ya bitiremezsem" gibi anlamsız bir endişem var. Yani ölmeyeceğim de, böyle yarım kalacak...) DS'im geldiğinden beridir "oyun bitirme" hazzını yaşayabiliyorum. Tabii bunda DS oyunlarının epik destansı detaylı değil, daha görece basit olmalarından kaynaklanıyor herhalde.
# Bu oyun üzerinden bahsini açmak istediğim kavram, Barış'ın bana tanıttığı suspension of disbelief. Yani diyor ki: Sinemada gördüklerin, oyunda oynadıkların elbette gerçek değiller; kurgular, çizimler. Zaten orada olanlar da senin başından geçmiyor, empati yaptığını zannetsen de aslında kahramanların hissettiklerinin aynısını hissetmiyorsun. (onlar zaten setteler, yahut dijital varlıklar) Sadece o görseller, sesler sende belli duygulanımları tetikliyor. Ama eserden keyif alabilmen, onu anlayabilmen vs. için bir süreliğine bu gerçek olmayışa dair bilgini unutman lazım.

# Bu konuda başarılı bir çalışma olarak hep verdiğim örnek "Efrasiyab'ın Hikayeleri"nde İhsan Oktay Anar'ın yaptıkları. Bir sahnede ressamın resmini tasvir ediyordu. Bayağı edebiyat kullanıyordu, çizim yok, renk yok, görsel yok. Sadece kelimeler. Ama öyle bir anlatım vardı ki, muhtemelen hiçbir çizim bende o etkiyi yaratamazdı, çünkü resme dair değerlendirme yeteneğim o kadar gelişmiş değil. Baksam anlamam. Ama resimdeki güneşin ve ışığının anlatımını öyle güzel yapıyordu ki, kitap okuduğumu unutup baktığım bir resimden zevk alıyormuşum gibi gelmişti.
# Keza Donnie Darko'nun sonunda çeyrek saat aralıksız ağlamamı da başka türlü anlamak mümkün değil. Ağlama şiddetim o kadar yüksekti ki Sevinç gelip, bak bu film, insanları etkilemek için özellikle uğraşıyorlar, görsel anlatım tekniklerinin mühendisliğini yapıyorlar, sen de onların kurbanı oluyorsun deyip, inançsızlığımı askıdan indirmemi istemişti.
# Evet, Dr. Stiles'ın GUILT hastalığına karşı mücadelesi bu macerayla son buldu. Yaptığı manyaklığa canı gönülden inanan, iyi bir iş yaptığını zanneden kötü adam karakterine içeren bir Japon menşeili yapım daha.
# Bir sonraki oyunda görüşmek üzere hoşçakalın!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder